KITALAR & BÖLGELER : AVRUPA & İSKANDİNAVYA & AVRUPA BİRLİĞİ (AB)

YUNANİSTAN DOSYASI /// GÜRSEL TOKMAKOĞLU : Zorlanan Yunanistan

GÜRSEL TOKMAKOĞLU : Zorlanan Yunanistan


9 Haziran 2020




Yunanistan yönetimi hem
kendi ülkesinde sorunları çözmekte hem de uluslararası işleri yönetmekte
zorlanıyor, bir acz içinde. Durum buyken, esasen bölgedeki meseleler üzerine
hukuksuzluğu savunuyorlarken, kendilerine arka bulmak adına Türkiye’yi
Avrupa’ya havale etmek istemeleri tam bir cahillik örneği olsa gerek.


‘Şaşkın Yunanistan’ da demek mümkündür. Ama gerçekten
zor durumda! Eğer Avrupa Birliği (AB) kaynakları olmasaydı bugün maaş
veremeyecek bir ülkeden bahsetmiş olacaktık, hem de 11 milyonluk adalara
dağılmış bir nüfusa sahip oldukları halde. Nüfusunun yüzde 35’i 54 yaş üstünde.
Çalışmıyorlar, ekonomik durumları AB’ye bağlı. İşsizlik hat safhada (yüzde 26).
Bu yıl ekonomide daralma yüzde 13’lerde olacak. Ayrıca turizm geliri de
neredeyse yok…


Nedir bu Yunanistan’ın şımarıklığı? Ne tarih dersi
vereceğim ne de coğrafya… Ama açık olan şu, kendi cüssesine bakmak yerine
Balkanlarda bir sürü soruna kaynaklık eden bir ülke, sadece Akdeniz’de değil.
Yakın zamanda Arnavutluk ve Makedonya örnektir. Hem Ortodoks alemi içinde de
bir başka mesele…


Çıkıp Bizans bayrağını dalgalandırmakla bugünün
politikalarını baskı altına alacaklarını mı düşünüyorlar ne? Olur, öyleyse
Bizans’ı tarihe gömen Osmanlı bayrağını da Türkiye diksin o zaman karşılarına!
Gerçekte Osmanlı da tarihte kaldı, Bizans da… İmparatorluklar devri bittiği
için Yunanistan bir devlet olabildi. Türkiye de öyle… Hatta Yunanistan Megali
Idea
, Büyük İdeal diyerek Polatlı önlerine (Dua Tepe’ye kadar) kadar
işgalci bir dönemi yaşadı, dersini aldı! Mudanya Mütarekesi (1922) yapıldı.
Sonra Lozan Antlaşması var. Ne dendi? Her iki ülkeye ait sınırlar budur, bundan
böyle anlayış, huzur, barış olsun. Lozan’da Türkiye’nin diğer sınırları ve
meseleleri de çözümlendi.


Eğer bir kimseden bahsetsek, bu kişinin olduğundan
başka görünmek istemesi durumunda herhalde psikolojik bir teşhis koymak zor
olmayacaktır. Bir ülkeye bunu uygulamak mümkünken haksızlık olur diye
düşünüyorum. Yunan halkıyla yöneticileri aynı düşünmüyorlar. Her ne oluyor ise
o ülke yöneticilerine, bir çarpık elit kesim var ve askeri bürokrasiyi,
politikayı ve hatta Ortodoks Kilisesi’nin esir ediyor. Sonra bunlar birleşiyor
ve o şımarık davranışlarıyla huzursuzluğun kaynağı oluyor. Politik sahneye
yansıyan aymaz tutumlarla denebilir ki, Yunanistan olduğundan farklıymış gibi
görünmeye kendini bu denli zorlayınca, aslında biraz da abesle iştigal oluyor!
Abesle iştigalin politikası olur mu?


Onları geri planda kullananlar var, Kurtuluş Savaşı
zamanında İngilizler ileri sürmüş idi bizim topraklarımıza. Sonra Fransızlarla
ilişkileri ilerledi. II. Dünya Savaşı’nda Hitler’in işgali onların gerçek
yüzüyle ortaya çıkmalarına sebep oldu. Bir ara komünizmle idareyi
kabullenceklerdi. ABD onları 1952’de NATO’ya aldı da korudu. İşgalcilik ve
diktatörlük (1967) bilinçaltında var, demokrasi sözleri bir aldatmaca… Şimdi
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin şımarık çocuğu, Amerikadaki Yunan Lobisi’nin
avunma merkezi, İsrail’in yeni atlama tahtası…


Avrupa Topluluğu onları 1981’de bünyesine aldı, arka
bahçe yaptı. Eurozone’a 2001’de katıldılar ki paraları pul olmadı. AB
fonlarıyla hayat sürdürüyorlar. Yine de 2009 krizi Yunanistan için açıklanmamış
bir iflas idi.


Geçen hafta genç Başbakan Kiriyakos Miçotakis Avrupa
Parlamentosu’na (AP) mektup yazdı. Türkiye Akdeniz’de provokasyon içindeymiş!
Bundan böyle Türkiye-Yunanistan meselesi yokmuş, Türkiye-AP meselesi varmış!


Sonra geçen gün Ege’de bir gemi gezdirmekten aciz
Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos, ‘Provokasyon olması halinde askeri
müdahale de bütün seçenekleri değerlendireceğiz,’ dedi, ülkesini kabadayılıkla
ve yalanla savunacağını işaret etti.


Sorun ne? Türkiye Libya ile deniz sınırını
belirginleştirmeseydi ve hukuksuzluk hüküm sürseydi de onlar Akdeniz’de kendi
çıkarlarına mı hareket etseydi? Türkiye, Libya ile imzalanan Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılması Mutabakat Zaptı’nı Birleşmiş Milletler’e (BM)
gönderdi ve kabul gördü. Bu iş bitti!


Enerji Bakanı Fatih Dönmez de ifade etti, Girit, Kerpe
ve Rodos güneyinde Türkiye’ye ait Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sahasında ve
gerektiğinde Libya MEB’de yedi parselde sondaj başlayacak.



Yunanistan’ın hop oturup hop kalkması ve ‘Türkiye ile
kendim baş edemiyorum ey Avrupa, gel sen ilgilen,’ demesi bundan mı? Ne
yapacakmış? Askeri tedbire başvuracaklarmış!


Provokasyon yapan Yunanistan’ın kendisidir. Lozan
(1923) ve Paris (1947) Antlaşmaları’nın hilafına Adaları silahlandırmış ve
Ege’nin barış denizi olmasına mani olmuştur. Kayalıklara bile asker çıkarıp
bayrak dikmişlerdir. Kardak meselesi böyle bir hadisedir. Ege kıta sahanlığı,
FIR hattı, hava sahası ve Batı Trakya’daki Türk Azınlık meselesi konularında ne
yaptı Yunanistan?


Türkiye’nin Fatih sondaj gemisinin 30 Ekim 2018’de
göreve başlaması ile Doğu Akdeniz’de belirgin bir değişim başlamış oldu. Bu
konu 27 Kasım 2019 tarihinde Libya ve Türkiye mutabakatı ise daha da netleşti.
Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) içinde olduğu EastMed projesinin
kadük olmasıyla bir hayal kırıklığı yaşandı. Üstelik GKRY’nin kendine göre Doğu
Akdeniz’i parsellemesi ne anlam taşıyordu? Bu parseller bir provokasyon değil
miydi? Hak arayan olursa bunu başkalarına havale etmek diplomaside ne anlam
taşıyor dersiniz?


Gürsel Tokmakoğlu